1. kitap: Revizyonlar arasındaki fark

inceleme.org sitesinden
 
47. satır: 47. satır:
  Dehşetle uyuduğu yerden sıçradı. O kadar yorgundu ki at arabasının konforsuz oturağında bile uyuya kalabilmişti. Gördüğü rüya onu çok etkilemişti. Sürekli gücünün doruğunda olmak bir asker için, özellikle de onun için paha biçilmez bir hediye olurdu. Heybesindeki kitapta büyülü bir şeyler vardı ve belki de tüm insan ırkı için bunu sağlayabilecek bir kaynak tutuyordu ellerinde. Bunu bir an önce kralıyla paylaşmalı ve araştırmalara başlamalıydı. Miswa dağının onlara verdiği büyük nimetin yanında bir de bu inanılmaz gücü elde ederlerse dört kıtanın en güçlü ırkı olurlar ve düşmanları da kalmazdı. Abisi Aric'e kitabı ulaştırma isteği artık gerekliliğin önüne geçmişti.
  Dehşetle uyuduğu yerden sıçradı. O kadar yorgundu ki at arabasının konforsuz oturağında bile uyuya kalabilmişti. Gördüğü rüya onu çok etkilemişti. Sürekli gücünün doruğunda olmak bir asker için, özellikle de onun için paha biçilmez bir hediye olurdu. Heybesindeki kitapta büyülü bir şeyler vardı ve belki de tüm insan ırkı için bunu sağlayabilecek bir kaynak tutuyordu ellerinde. Bunu bir an önce kralıyla paylaşmalı ve araştırmalara başlamalıydı. Miswa dağının onlara verdiği büyük nimetin yanında bir de bu inanılmaz gücü elde ederlerse dört kıtanın en güçlü ırkı olurlar ve düşmanları da kalmazdı. Abisi Aric'e kitabı ulaştırma isteği artık gerekliliğin önüne geçmişti.
   
   
Cassian'ın görevlendirdiği askerler, pyrozin casuslarını, komutanlarının emri üzerine Aspen Gölü'ne kadar getirip kayığa bindirdiler ve serbest bıraktılar. Pyrozinler şehir için bir tehdit oluşturamazlardı, zaten niyetleri de yoktu. Güney topraklarından geldiklerini söylemişlerdi. Şehirleri Etherealis kıtasının Güney-Batı kıyısında yer alıyordu. Fakat yolculuk esnasında okçularla sohbet sırasında bundan fazlasını söylememişlerdi. Açıkçası okçular da Aspen topraklarından çıkmaya niyetleri olmadığı için merak edip sormamışlardı.
    Cassian'ın görevlendirdiği askerler, pyrozin casuslarını, komutanlarının emri üzerine Aspen Gölü'ne kadar getirip kayığa bindirdiler ve serbest bıraktılar. Pyrozinler şehir için bir tehdit oluşturamazlardı, zaten niyetleri de yoktu. Güney topraklarından geldiklerini söylemişlerdi. Şehirleri Etherealis kıtasının Güney-Batı kıyısında yer alıyordu. Fakat yolculuk esnasında okçularla sohbet sırasında bundan fazlasını söylememişlerdi. Açıkçası okçular da Aspen topraklarından çıkmaya niyetleri olmadığı için merak edip sormamışlardı.
Kayığa binen dört pyrozinin, geliş yolunda kullandıkları zorlu .... dağı yolunu kullanmaya niyetleri yoktu. Daha düz olduğunu bildikleri .... bataklığından geçen yolu kullanıp olabildiğince hızlı bir şekilde ülkelerine dönme niyetindelerdi. Gezegende yok edilmesi gereken çok fazla büyülü eşya vardı. Daha önemlisi, komutanları Maraq'dan haber gelmemiş olursa Miswa dağının nasıl korunduğunu ve dağdaki rünü yok etmek için nasıl stratejiler geliştirilmesi gerektiğini lordlarına bildirmelilerdi. Yollarındaki ilk engel ise canilikleriyle bilinen .... bataklığı sakinleriydi.
    Kayığa binen dört pyrozinin, geliş yolunda kullandıkları zorlu .... dağı yolunu kullanmaya niyetleri yoktu. Daha düz olduğunu bildikleri .... bataklığından geçen yolu kullanıp olabildiğince hızlı bir şekilde ülkelerine dönme niyetindelerdi. Gezegende yok edilmesi gereken çok fazla büyülü eşya vardı. Daha önemlisi, komutanları Maraq'dan haber gelmemiş olursa Miswa dağının nasıl korunduğunu ve dağdaki rünü yok etmek için nasıl stratejiler geliştirilmesi gerektiğini lordlarına bildirmelilerdi. Yollarındaki ilk engel ise canilikleriyle bilinen .... bataklığı sakinleriydi.


Aric için gün sakin geçiyordu. Şehrin iç  işlerinde halkı huzursuz edecek bir durum yoktu. Bu gün ufak tefek, yargıçlara yönlendirilebilecek şikayetlerden başka bir şikayet gelmemişti. Muhafız, kardeşinin geldiğini bilridiğinde o da zaten ara vermeyi düşünüyordu.
    Aric için gün sakin geçiyordu. Şehrin iç  işlerinde halkı huzursuz edecek bir durum yoktu. Bu gün ufak tefek, yargıçlara yönlendirilebilecek şikayetlerden başka bir şikayet gelmemişti. Muhafız, kardeşinin geldiğini bilridiğinde o da zaten ara vermeyi düşünüyordu.
"Toplantı odasına geçsin, ben de geliyorum." diyerek muhafızı geri yolladı.
    "Toplantı odasına geçsin, ben de geliyorum." diyerek muhafızı geri yolladı.
  Baş yardımcısı ...., kralın kalede en güvendiği isimdi ve aynı zamanda Cassian'ın da akademiden silah arkadaşıydı.  
  Baş yardımcısı ...., kralın kalede en güvendiği isimdi ve aynı zamanda Cassian'ın da akademiden silah arkadaşıydı.  
"Ben bugün erken bırakıyorum, kalan vatandaşlarımızın dertleriyle sen ilgilenirsin." dedi Aric .... a bakarak.
    "Ben bugün erken bırakıyorum, kalan vatandaşlarımızın dertleriyle sen ilgilenirsin." dedi Aric .... a bakarak.
    Cassian'ın içi içine sığmıyordu. Bu kitap ülkenin en yetkili insanının kontrolüne geçmeliydi. İnsanların geleceği çok parlaktı. Miswa dağının nimetlerinin yanı sıra bir de bu kitabın vereceği sonsuz güç olursa artık hiçbir ırktan korkmaları gerekmezdi. Tek sorun (?)
 
    " Hoş geldin kardeşim." dedi Aric, " Çok dalgın görünüyorsun ve bir o kadar da heyecanlı."
    " Hoş bulduk abi. Biraz yorgunum, çok güçlü bir ateş büyücüsü grubuyla karşılaştık. Oraya sıradan askerleri gönderseydik, onların zırhları kendilerine koruyuculuk sağlamazdı."
    "Aslında ben bir kaç eşkıyadır diye düşünerek sıradan askerlerden oluşan bir manga göndermeyi planlamıştım. Ama komutan sensin ve ben sana askeri konuda her türlü kararı alma özgürlüğünü verdim."
    "Kralım, karşılaştığımız grup, kendilerine pyrozin diyen yeşil renkte, insan boyunda, uzun kuyruklu, derisi sert pullu, sivri pençeli ve bunun yanında ateşi kullanabilen bir razin grubu."
    Aric komutanının sözünü kesti;
    " Ateşi mi kullanıyorlar? Ateşi tam olarak nasıl kullanıyorlar?"
    " Anladığım kadarıyla nefesleri yanıcı bir gaz. Ellerinde, topuzları çakmak taşından oluşan bir silah taşıyorlar ve bununla bir kıvılcım çıkartlamarı yetiyor. Ciğerleri ne kadar güçlü ise o kadar geniş alan yakabiliyorlar."
    Aric derin bir iç çekti. Kardeşi neden rahatladığını anlamasa da abisinin huzurlu olduğunu gördü ve devam etti:
    "blabla
* Kralın iradesinin yüksek olması sonucu yeni hedefin Cassian olması
* Kralın iradesinin yüksek olması sonucu yeni hedefin Cassian olması
* Cassian'ın, geliştirilmediği sürece insanların çok aciz varlıklar olduğu fikrine fanatikçe bağlanması ve yoldaş toplamaya başlaması
* Cassian'ın, geliştirilmediği sürece insanların çok aciz varlıklar olduğu fikrine fanatikçe bağlanması ve yoldaş toplamaya başlaması

14.06, 28 Eylül 2024 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

1. Bölüm (İhanet)

  • Ormanda çatışma ve yeni bir güç söylentisi
Kraliyetin eğitimli ve donanımlı askerleri ağaçların arasında dikkatlice ilerliyorlardı. Günün ortasında olmalarına rağmen ağaçların sıklığı güneş ışığını büyük ölçüde kesiyordu ve akşam olmak üzereymiş gibi hissediyordu.  Bir önceki gece köy karakolundan gelen yardım çağrısına sabah olunca apar topar yetişmişlerdi. Devriye gezen askerler, Virian Ormanında bilinmedik bir razin* türünün, öfkeli ve aceleci bir şekilde birşeylerin arayışında olduğunu bildirmişlerdi. Kraliyet komutanı Cassian durumu araştırmak için yirmi kişilik asker grubuyla beraber ormana gelmişti. Grup dört okçu, bir şifacı on beş piyade ve Cassıan'dan oluşuyordu. Niyetleri razini bulup, ırkını, niyetini ve kime hizmet ettiğini öğrenmekti. Seçkin askerlerden oluşturduğu birliğiyle ormanda arayış yaparken tedbiri de elden bırakmıyorlardı. Razin yanlız olmayabilirdi ve niyeti de iyi olmayabilirdi. Ayrıca bu tarz ormanlar ve dağlık alanlar haydutların, kanunsuzların* ve hatta çaparilerin* de vur-kaç stratejisini sıklıkla kullandığı yerlerdendi.
Cassian, ilerlerken her noktayı pür dikkat inceliyordu ve adeta kehribar rengi gözlerini hiç kırpmıyordu. Kas dolu ve iri yarı vücuduna rağmen çok çevikti de. Ani bir saldırıyı bertaraf etme konusunda tecrübeli bir gruptular. Yine de gafil avlanmamak tercih ettikleri durum olurdu. Yürürken çıkardıkları sesleri olabildiğince minimize ettiler. Komutan Cassian çalıların arasındaki yeşil kuyruğu farketti ve dört okçusuna hazır olmalarını işaret etti. Kuyruğun büyüklüğüne bakılırsa, karşılarındaki yaratık kendilerinden büyük değildi. Biraz daha yaklaştılar ve 4 tane razinin orada uyuduklarını farkettiler. Görünüşe göre kamp yapmışlardı ve ortada sönmüş bir kamp ateşi vardı. Hepsinin yanında küçük birer çanta vardı. Fakat 3 tane çantanın sahibi yoktu. Civarda 3 yeşil kuyruk daha olmalıydı. Zırhlarına ve hançerlerine bakılırsa, bunlar bilinçsiz ve ilkel bir ırk değildi. Zırhları füme rengi ağırlıklıydı. Eklem yerleri ve vücutlarının yan kısımları kırmızı renkli eklerle birleştirilmişti. Hançerlerinin üzerinde ise topaz şeklinde çakmak taşı vardı. Zırhın altından görünen derileri ise pullu ve yeşilin farklı tonlarındaydı. Üç parmaklı pençeleri ve kaslı, kalın bacakları vardı. Kuyrukları da bir insan bedeninin yarısı kadar kalındı ve ayakta olduklarında yere değecek kadar uzundu. Kafa kısımları da bir semenderi andırıyordu fakat sivri dişleri vardı.
Cassian askerlerine, önceliğin ele geçirip sorgulamak olduğunu söylemişti. Dört yeşil kuyruğun etrafını sardılar ve Cassian'ın hareketini beklediler. Okçular daha uzaktan, kalan üç yeşil kuyruğun gelmesi ihtimaline karşı pusuya yatmıştı. Yatan dört yeşil kuyruğun her birinin başında dört kişi olacak şekilde gruplara ayrıldılar. Cassian işaretini verdi ve yaratıkların üzerine çullandılar. Yaratıklar ne olduğunu anlayamadan askerlerin eline düşmüşlerdi. Ne kadar çırpınsalar da kurtulamayacaklarını anladılar ve kendilerini askerlere bıraktılar. Cassian kontrolü sorunsuz bir şekilde ellerine aldıkları için rahatlamıştı.
  " Sakin olun! Size zarar vermek için gelmedik. Sorularımıza cevap verin, krallığın düşmanı olmadığınıza karar verirsek sizi serbest bırakacağız." Yaratıkların konuşmadığını göre Cassian, canı sıkılarak soru sorma evresine geçti. " Siz dört kişisiniz fakat burada yedi adet çanta görüyorum. Sizin dışınızda daha kaç kişi var ve neredeler?"
  "Çantalar canlarını bizim için veren arkadaşlarımızın." dedi içlerinde en zayıf ve kısa görünen. İri olan kızmışa benziyordu, bir anlık askerlerin elinden kurtulmaya çalıştı. Kurtulsa arkadaşını parçalayacak gibiydi. Sıska olan, arkadaşına bakıp:
  " Geri dönmemiz gerekiyor ve geri dönmek için de serbest kalmalıyız. Yani sorularına cevap verelim ve umalım ki sözlerini tutsunlar." dedi ve büyük gözlerini Cassian'a döndürdü.
  "Dediğim gibi, sorulara doğru bir şekilde cevap verin ve serbest kalın. Aspen krallığında sizin türünüz daha önce görülmedi. Buraya geliş amacınız nedir?"

   “ Bizi Pyrozinler olarak bilirler ve türümüz 4 kıtaya yayılmış durumdadır. Şimdi, daha fazla bilgi istiyorsan daha dostça davranmanı beklerim.”
 
      Cassian, askerlerine ihtiyatlı bir şekilde pyrozinlerin pençelerini ve ayaklarını bırakmalarını emretti. Kendisi de güven sağlayabilmek için miğferini çıkarttı. Kısa siyah saçlarında miğfer iz yapmıştı ve saçları terden iyice ıslanmıştı. Kılıcını kınına soktu ve kılıç tutan eliyle saçlarını düzeltti.
    
   “ Peki pyrozinler buraya casusluk veya düşmanlık niyetiyle mi geldi?”
   “ Pyrozinler, doğanın ve canlıların doğal yaşamına düşman olanlara düşmanlık beslerler. Doğal hayatı etkileyecek yadigarları bulur ve yok ederler. Bazen iş işten geçmiş olur ve yadigarların yanında canlıları da yok etmek zorunda kalırız. İş casusluk noktasına gelince, bizim ırkımızın hayatı buna adanmıştır. Bizim bu gezegendeki misyonumuz, bahsettiğim yadigarları bulup yok etmek ve bu da geniş bir casus ağı gerektiriyor.”
   
   “ Peki burada ne işiniz var? Burada asırlardır canlıların doğal hayatında bir değişiklik yok, doğal akışa aykırı ya da kanunsuz bir şey olsa güvenlik birimlerimiz duruma hemen müdahale eder zaten. Bizim de tehdit altında olduğumuzu mu söylüyorsun?”
    “Bu civarda bir yadigar enerjisi keşfettik. Biz, grubumuzla burada, Virian ormanında arama yaptık ama burada bir şey bulamadık. Komutanımız Maraq, Miswa dağına gidiyordu. Muhtemelen o bulacak ve yok edecektir. Eğer yok edemezse, işte o zaman tehlikede olabilirsiniz.”
    Cassian ayağa kalktı ve miğferini kafasına taktı.
    “ Toparlanın, Miswa dağına gidiyoruz. İşin aslını bir de komutan Maraq ile konuşalım.” Uzakta duran iki okçusunu eliyle hareket yaparak yanına çağırdı. "Misafirlerimize ülkemizin sınırlarına kadar eşlik edin."
    Sözcü pyrozin; "Onlara yardım edeceğinizi umuyorum. Anladığım kadarıyla siz bilge bir komutansınız, bu yadigarların ne kadar tehlikeli olduğunu tecrübe etmeden anlarsınız. O kitabın yok edilmediği bilgisi bize ulaşırsa, bu sefer buraya bir düzine pyrozin ile gelmeyiz. Bu bir tehdit değil aslında size karşı iyi niyettir." 
    " Bu topraklarda son kararı her zaman Kral Aric verir. Eğer o dağda bir yadigar varsa, onu krala sağlam bir şekilde ulaştırmak benim görevim. Sonrası kralımızın kararı olacaktır. Kralımızın kararına saygı duymayanlar da karşısında beni bulur. Bu bir tehdittir." Cassian kafasıyla okçulara işaret vererek hareket etmelerini emretti. " Hadi biz de artık yola koyulalım." Aralarındaki en hızlı askeri işaret ederek; " Sen de hızlıca kaleye dön ve şimdi yazacaklarımı krala ilet. Biz bir şey bulabilirsek kaleye getireceğiz." diyerek Miswa dağına doğru yola koyuldu.


  • Miswa dağlarından gelen haber ve kitabın bulunuşu
Kalede, her zamankinden çok farklı olmayan bir gün doğuyordu. Kral Aric çoğu sabah olduğu gibi bu sabah da şehrin yukarısında bulunan kalesinin balkonundan şehrin uyanışını izliyordu. Muhafızlar geziyor, esnaf yavaş yavaş dükkanlarını açıyor, kervanlar ve yola çıkacaklar da son hazırlıklarını yapıyordu. Aspen Şehri, genel hatları itibariyle 3 kısımdan oluşuyordu:
Birinci kısımda Miswa Dağının eteklerine yerleştirilmiş kale bulunuyordu. Kale, tüm iç şehri görebilecek kadar yükseğe yapılmıştı. Sırtını yasladığı dağ ve etrafını çevreleyen iç sur sayesinde girilmesi imkansız gibi duruyordu.
İkinci kısımda, kale surları ve dış surlar arasında büyük bir şehir yerleşkesi yer alıyordu. Dükkanlar, evler, askeriye, eğlence alanları, kısacası büyük bir şehirde olması beklenen her şey bu alanda bulunuyordu. Şehir meydanında büyük bir süs havuzu vardı ve havuzun ortasında ilk kral Aspern'in büyük bir heykeli vardı. Gerek şehir sakinleri, gerek de başka ırklar Kral Aspen e büyük saygı duyuyordu. Şehirde, ülkede yaşayan her türlü ırk bulunuyordu fakat yerleşim konusunda farklı ırklara izin verilmiyordu. 
Üçüncü kısım ise küçük çiftlik köylerinden oluşuyordu. Bu köylerde genellikle şehirde ev sahibi olması yasak olan ırklar bulunuyordu. En yoğun ırk, çiftçilikte iyi olan Alu-harta ırkıydı. Şehrin yiyecek ihtiyacını büyük ölçüde bu çiftlikler sağlıyordu. Her köyde birer karakol bulunuyordu ve o köy için asayiş ve koruma sağlıyordu.
Kalenin  sırtını yasladığı Miswa dağı Aspen şehri için sadece koruma değil, aynı zamanda ustalaştıkları zanaatlar için kaynak ve çıkardıkları madenden ötürü ekonomik güç de katıyordu. Nadiren dağa baskınlar düzenlense de genel olarak kontrol ellerindeydi. Baskınları ve kervanlara gelen saldırıları önlemek için karakolları arttırmak ve sık sık teftiş etmek gerekiyordu.
Kral Aric, günlük rutin kontrolleri yapmak için çalışma odasına geçme vaktinin geldiğini biliyordu. Tercih edecek olsa, balkonda kalıp akşama kadar şehri izlemeyi seçerdi ama idari işlerin de yürümesi gerekiyordu. Çalışma odasına geçti, günlük karakol kayıtlarını aldı ve sandalyesine kuruldu. Oda aşağı yukarı almış metrekareydi. Duvarların önünde krallık kayıtlarının depolandığı dolaplar, ortada geniş ve uzunca oval bir masa ve etrafında da sandalyeler vardı. Aric, her sabah bu kayıtları tek başına inceliyordu. Bir önceki günün kayıtlarında, bilinmeyen bir ırka mensup razin grubundan bahsediyordu. Bu günün karakol kayıtlarında bu gruptan haber yoktu fakat bu grubu bulmak için yolladığı kardeşi Cassian dan haber gelmişti.
 " Yüce Kralım ve sevgili abim, razin grubunu Virian ormanında yakaladık ve sorguya çektik. Kendilerine 'Pyrozin' diyorlar. Bilinçli, zırhlı ve silahlılar. Gelişmiş, evrimleşmiş ve üst forma geçmiş bir kertenkele görünümüne sahipler. Yadigar avcısı olduklarını söylüyorlar. Buraya da bir yadigarın varlığını hissettikleri için geldiklerini söylüyorlar. Biz dört tanesini ele geçirdik, sorguladıktan sonra sınır dışı ettik fakat bahsettikleri yadigarın peşinde olan bir grup daha varmış. Maraq adında bir komutanları varmış ve onun önderliğinde Miswa dağına gidiyorlarmış. Ben ve askerlerim, bu pyrozinlerin peşinde olacağız. Herhangi bir şey ele geçirecek olursak, doğrudan kaleye getireceğiz. Saygılarımla, Komutan Cassian"
  " Kaç kişilik bir grubun peşinde olduğunu yazmamış, kesin kendisi de öğrenmemiştir. Bu tedbirsizliği bir gün başına bir iş açacak. Biraz destek göndersem iyi olur." diye içinden geçirdi Aric. Kardeşine çok güveniyordu. Kendisi küçükken ne kadar ülke yönetimine heves edip eğitimini ona göre aldıysa, kardeşi de askerlik konusunda o kadar hevesliydi ve çocukluktan beri bu yönde eğitilmişti. Aric yine de kardeşinin işini kolaylaştırmak adına bir manga göndermeye niyetlendi ve komutanlara emir vermek üzere ayaklandı. Taht odasında durmayı sevmiyordu. Yönetim ekibinin de taht odasında el pençe durmaları yerine iş alanlarında çalışmalarını tercih ediyordu. Komutanlarını ayağına çağırabilirdi fakat o, hem emri vermek için hem de kale içerisindeki karargahı teftiş etmek için bizzat kendisi komutanlarının yanına gitmeyi tercih etti. İçeri girdiğinde casuslardan birinin kaleye getirdiği haberi komutanlarla paylaşırken buldu. 
Casus kralı görünce şaşırmıştı ve ona dönüp cümlelerini baştan aldı.
" Yüce kralım, karargahımıza hoş geldiniz. Ben ACB ajanı MC-32. Miswa dağından haberleri komutanlarımla paylaşmaktaydım. Baş komutan Cassian, Miswa madenleri girişinde yakaladığı pyrozin komutanı ve askerlerini öldürmek zorunda kaldı. Pyrozinler, içeride bir kitap bulmuşlar ve onu alıp götürmeye niyetlenmişlerdi. Komutan Cassian ne kadar ikna etmeye çalışsa da kitabı vermediler ve bu yolda canlarını hiçe saydılar. Ellerinde tuttukları asaların topuzlarındaki çakmak taşlarına vurarak kıvılcım çıkarıyorlar ve nefesleriyle bu kıvılcımı tutuşturup askerlere üflüyorlardı. Son kalan pyrozinler, öleceklerini anlayınca, askerleri bırakıp, çıkardıkları alev ile ellerindeki kitabı yakmaya çalıştılar. Yüksek konumdan izlediğim için kitabın sağlamlığından pek emin değilim fakat Komutan Cassian kitabı ya da kitaptan arda kalanı bir beze sardı. Toparlanıp kaleye doğru yola çıkacaklardı ama ben onlardan önce geldim. Bu çatışmada hafif yaralı bir askerimiz dışında herhangi  bir zayiatımız olmadı. Kitabı da size getireceklerinden eminim."
Kral sabırla dinledikten sonra; "Benden hızlı davranmış, gece de dinlenmemiş. Kim böyle bir komutan istemez ki" dedi." Cassian gelince taht odasına, yanıma gelsin" diye emrini verip taht odasına doğru yola çıktı.
  • Kitabın kaleye, krala götürülmesi
 "Bu kadar fazla pyrozin ile tek başıma nasıl mücadele edeceğim?" diye geçirdi Cassian içinden. Yanındaki tüm askerler ölmüştü. Yaklaşık elli pyrozin, belindeki heybede bulunan 'O' kitap için baskın düzenleyip ne kadar asker varsa öldürmüşlerdi. Geriye bir kitap bir de Cassian kalmıştı. Ama o asla pes etmezdi. Kitabı kralına götürmesi gerekiyordu ve gerekirse canını verirdi ama kitabı vermezdi. Kılıcını çekti ve "Gelin alın o zaman!" diye bağırarak gardını aldı. Pyrozinler saldırıya başlamıştı. İlk gelenin kafasını tek bir hamlede gövdesinden ayırdı. İkinci gelenin belinden kılıcını geçirdi ve pyrozin ikiye bölündü. Kendinde bu kadar güç olduğuna inanamadı. -İşte biz böyle güçlendiririz!- Sert pullu bir pyrozini tek hamleyle ortadan bölmek bir insan gücünden fazlasını gerektirirdi. Bu güce sahip olmanın verdiği özgüvenle düşmanlarının üzerine yıldırım gibi çarptı. Düşmanlarını çok büyük bir hızla yok ediyordu. -İşte biz böyle hızlandırırız!- Kendine ne olduğunu bilmiyordu ama bu güçle tek başına bir orduya bile kafa tutabilirdi. Son kalan pyrozinleri de meyve keser gibi kestikten sonra etrafına bir göz gezdirdi. Yetmemişti bu kadar düşman. Kendini çok iyi hissediyordu. - İşte biz seni, ulaşabileceğin son noktaya böyle getiririz!- "Gücümün doruğundayım!" diye düşündü Cassian.
Tüm zırhı, kılıcı, elleri, yüzü tamamen pyrozin kanına bürünmüştü. Temizlenmek için ileride akan suyun durgun kısmına doğru ilerledi. - Bize katılan herkes eski aciz formundan yeni üstün formuna geçecek.- Suya doğru eğildi ve kendi yansımasını gördü. Gözleri turuncuydu, elmacık kemiklerinden ve kafasından boynuzlar çıkmıştı. Omuzlarının üstünden, sırtından çıktığı belli olan uzun boynuzlar görünüyordu. Bu korkunç görüntü onun olamazdı, tıpkı o güç ve hız onun olamayacağı gibi. 
Dehşetle uyuduğu yerden sıçradı. O kadar yorgundu ki at arabasının konforsuz oturağında bile uyuya kalabilmişti. Gördüğü rüya onu çok etkilemişti. Sürekli gücünün doruğunda olmak bir asker için, özellikle de onun için paha biçilmez bir hediye olurdu. Heybesindeki kitapta büyülü bir şeyler vardı ve belki de tüm insan ırkı için bunu sağlayabilecek bir kaynak tutuyordu ellerinde. Bunu bir an önce kralıyla paylaşmalı ve araştırmalara başlamalıydı. Miswa dağının onlara verdiği büyük nimetin yanında bir de bu inanılmaz gücü elde ederlerse dört kıtanın en güçlü ırkı olurlar ve düşmanları da kalmazdı. Abisi Aric'e kitabı ulaştırma isteği artık gerekliliğin önüne geçmişti.

   Cassian'ın görevlendirdiği askerler, pyrozin casuslarını, komutanlarının emri üzerine Aspen Gölü'ne kadar getirip kayığa bindirdiler ve serbest bıraktılar. Pyrozinler şehir için bir tehdit oluşturamazlardı, zaten niyetleri de yoktu. Güney topraklarından geldiklerini söylemişlerdi. Şehirleri Etherealis kıtasının Güney-Batı kıyısında yer alıyordu. Fakat yolculuk esnasında okçularla sohbet sırasında bundan fazlasını söylememişlerdi. Açıkçası okçular da Aspen topraklarından çıkmaya niyetleri olmadığı için merak edip sormamışlardı.
   Kayığa binen dört pyrozinin, geliş yolunda kullandıkları zorlu .... dağı yolunu kullanmaya niyetleri yoktu. Daha düz olduğunu bildikleri .... bataklığından geçen yolu kullanıp olabildiğince hızlı bir şekilde ülkelerine dönme niyetindelerdi. Gezegende yok edilmesi gereken çok fazla büyülü eşya vardı. Daha önemlisi, komutanları Maraq'dan haber gelmemiş olursa Miswa dağının nasıl korunduğunu ve dağdaki rünü yok etmek için nasıl stratejiler geliştirilmesi gerektiğini lordlarına bildirmelilerdi. Yollarındaki ilk engel ise canilikleriyle bilinen .... bataklığı sakinleriydi.
   Aric için gün sakin geçiyordu. Şehrin iç  işlerinde halkı huzursuz edecek bir durum yoktu. Bu gün ufak tefek, yargıçlara yönlendirilebilecek şikayetlerden başka bir şikayet gelmemişti. Muhafız, kardeşinin geldiğini bilridiğinde o da zaten ara vermeyi düşünüyordu.
   "Toplantı odasına geçsin, ben de geliyorum." diyerek muhafızı geri yolladı.
Baş yardımcısı ...., kralın kalede en güvendiği isimdi ve aynı zamanda Cassian'ın da akademiden silah arkadaşıydı. 
   "Ben bugün erken bırakıyorum, kalan vatandaşlarımızın dertleriyle sen ilgilenirsin." dedi Aric .... a bakarak.
   Cassian'ın içi içine sığmıyordu. Bu kitap ülkenin en yetkili insanının kontrolüne geçmeliydi. İnsanların geleceği çok parlaktı. Miswa dağının nimetlerinin yanı sıra bir de bu kitabın vereceği sonsuz güç olursa artık hiçbir ırktan korkmaları gerekmezdi. Tek sorun (?)
   " Hoş geldin kardeşim." dedi Aric, " Çok dalgın görünüyorsun ve bir o kadar da heyecanlı."
   " Hoş bulduk abi. Biraz yorgunum, çok güçlü bir ateş büyücüsü grubuyla karşılaştık. Oraya sıradan askerleri gönderseydik, onların zırhları kendilerine koruyuculuk sağlamazdı."
   "Aslında ben bir kaç eşkıyadır diye düşünerek sıradan askerlerden oluşan bir manga göndermeyi planlamıştım. Ama komutan sensin ve ben sana askeri konuda her türlü kararı alma özgürlüğünü verdim."
   "Kralım, karşılaştığımız grup, kendilerine pyrozin diyen yeşil renkte, insan boyunda, uzun kuyruklu, derisi sert pullu, sivri pençeli ve bunun yanında ateşi kullanabilen bir razin grubu." 
   Aric komutanının sözünü kesti; 
   " Ateşi mi kullanıyorlar? Ateşi tam olarak nasıl kullanıyorlar?"
   " Anladığım kadarıyla nefesleri yanıcı bir gaz. Ellerinde, topuzları çakmak taşından oluşan bir silah taşıyorlar ve bununla bir kıvılcım çıkartlamarı yetiyor. Ciğerleri ne kadar güçlü ise o kadar geniş alan yakabiliyorlar."
   Aric derin bir iç çekti. Kardeşi neden rahatladığını anlamasa da abisinin huzurlu olduğunu gördü ve devam etti:
   "blabla
  • Kralın iradesinin yüksek olması sonucu yeni hedefin Cassian olması
  • Cassian'ın, geliştirilmediği sürece insanların çok aciz varlıklar olduğu fikrine fanatikçe bağlanması ve yoldaş toplamaya başlaması
  • Düşük iradelilerin, rünün etkisi ve Cassian'ın ikna gücüyle krala karşı cephe alması
  • Cassian'ın, abisi Kral Aric'i son bir kez ikna çabası
  • Kralın, bu fikri taşıyan insanları sürgüne göndermeye başlaması
  • Cassian'ın, sürgüne gönderildiği düşünülen toplulukla ormanda buluşup isyan tertip etmesi
  • İsyan günü ve tarihte "Kukla katliamı" diye de anılacak olan, isyan güçleri tarafından yapılan katliam
  • Kralın düşüşü ve kalan bir grup kral yandaşının, Kalor ile birlikte katliamdan kaçışı

2. Bölüm (Kaçış)

  • Kaleden kaçış
  • ....... nehrinde, kralın acil durumlar için ayırttığı filikalara gidiş. (Muhafızların kendini feda etmesi) ........ nehrinden güneydoğudaki ...... bataklığında bulunan sadık müttefiklere kaçış.
  • Bataklık halkının ihaneti ve Kalor, annesi ve 6 kişinin atlarla kuzey yönüne doğru kaçışı.
  • Sığınacak mağara bulmaları ve dev örümceklerden temizlemeleri
  • Sığındıkları mağarada, sabah uyandıklarında, Alu-harta grubu ile karşılaşmaları ve onların kampına doğru yola çıkmaları
  • Kampa varmaları ve Alu-harta şefiyle tanışmaları

3. Bölüm (Alu-harta)

  • 8 Kişilik grubu Alu-harta'nın karşılayışı.
  • Kraliyet elçilerinin gelişi, kaçakları soruşu, lider .......'ın elçileri eli boş geri yollaması
  • 8 kişilik grubun geçici olarak kalmalarına karar verilmesi ve yerleşmeleri
  • Bu günün akşamında kendi ırklarıyla ilgili bilgi vermeleri. (Tarihleri-düşmanları-kutsalları-liderleri-yaşamları)
  • Aric'e hizmet yeminleri ve ???????????? dan dolayı olan vefa borçlarını anlatmaları. (Kralı ve ailesini bu yüzden krallıktan önde tutmaları)

4. Bölüm (Ayna Göl)

  • Ertesi akşam panikle gelen, Globların saldırı haberi. (ava çıkan yaklaşık 2 düzine Alu-harta askerinin Ayna Göl'de globların bölgesini ihlal ettiği gerekçesi ile...)
  • Saldırıyı yapan küçük glob kampına saldırı ve küçük çaplı zafer.
  • Cesaret alan Alu-harta, Globların kutlama yaptıkları gün, tüm Ayna Göl kıyısındaki glob yerleşkelerine eş zamanlı saldırı düzenler ve Ayna Göl'ü globlardan temizler
  • Kalor, annesi, komutan......, usta ...... ve karısı ....., şifacı ......, tecrübeli çiftçi...... ve muhafız........ Alu-harta topraklarında kalma süresini belirsiz bir süreliğine uzatır.
  • Grup Alu-harta ile kaynaşır.
  • 2 ay sonra, Alu-harta lideri, seçkin askerleri ve kaçak grup, hem Ayna Göl'ü turlamak, hem de asayişi teftiş için geziye çıkarlar ve bu sırada glob ordularının ani saldırılarına uğrarlar.
  • Alu-harta lideri, kraliçe, kraliçenin yıllardır şahsi muhafızlığını yapan ..... ve Demircinin eşi ..... in de aralarında bulunduğu çok sayıda kayıp yaşarlar. Komutan......., o ana kadan kimsenin farketmediği kraliyet yadigarını muhafızın ölü bedeninin yanından alır, daha sonra komutayı da eline alır ve ne kadar Alu-harta ırkı varsa Ayna Göl'ün kuzey yakasını bırakarak güneye çekilme emri verir.
  • Sınır emniyeti alırlar ve bölgelerinde yaralılarını tedavi ederler.
  • Ayna göl globlar için neden önemli
  • Alu-harta, 5 kişiyi artık benimser ve soydaşlık göstergesi olan, kendilerinin boynuzlarına küpe gibi taktıkları halkalardan onlara takdim eder.
  • 5 kişi açıkçası gidecek yerleri de kalmadığı için ve kraliyet yadigarını da Cassian'a teslim etmemek için burayı kendinlerine yeni yurt olarak belirlerler.
  • Globlardan kaleye, kaçakları öldürdüklerine dair haber iletilir.

5. Bölüm (Yeni Yurt)

  • Haber kaleye ulaşır. Cassian, ajanlarını ve askerlerini geri çeker.
  • Yadigarın kalede olmadığını kimseye çaktırmadan özel bir arama ekibi görevlendirerek yadigarı aramaya göndermesi
  • Artık Hatel'in bir kuklası haline gelir.
  • Kaleye daha önce nadiren ya da hiç görülmemiş razin grupları doldurmaya başlar
  • Hatel'in büyüsü şehir sakinleri üstünde de etkili olmaya başlar ve artık şehir tamamen kaybedilmiş olur
  • Alu-harta ve kaçaklar cenazelerini gömer ve yaslarını tutar.
  • Kaçaklar, ehil oldukları konularda halkla bilgi alış-verişi yapar ve fragment kullanımının inceliklerini öğretirler.

6. Bölüm (Genç Kaşif)

7. Bölüm (Patekler)

Pateklerin büyük saldırısı, Libbret'in ölümü

8. Bölüm (Rün)

9. Bölüm (Globlar)

Globlar, Alu Harta yerleşkesine saldırır, Alu harta, sürgün edilenlere sığınır. Kalor'un ele geçirdiği rünleri kullanarak, Globları geri püskürtürler.

10. Bölüm (Kanunsuzların gelişimi)

Alu Harta liderinin düşüşü